Enerji dünyasında dengeleri değiştirebilecek bir gelişme daha yaşanıyor. Araçlara, uçaklara hatta gemilere güç verebilecek yeni bir pil teknolojisi üzerinde çalışan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), dikkat çekici bir prototip geliştirdiğini duyurdu. Geliştirilen sistemin yalnızca enerji üretmekle kalmayıp, aynı zamanda karbon yakalama gibi çevresel faydalar da sağlayabileceği öne sürülüyor.

MIT Malzeme Bilimi Profesörü Yet-Ming Chiang’ın liderliğindeki ekip, bugünkü elektrikli araçlarda kullanılan lityum iyon pillerden üç kat daha fazla enerji yoğunluğuna sahip bir yakıt hücresi tasarladı. Bu teknolojinin özellikle ağır ulaşım araçlarında, yani uçaklar, gemiler ve trenlerde potansiyel bir dönüşüm yaratabileceği düşünülüyor.

Chip’in yer verdiği çalışmanın prensibi oldukça basit bir fikre dayanıyor. Sıvı haldeki sodyum, burada yakıt görevi görüyor. Cihaz, ortam havasından aldığı oksijeni seramik bir elektrolit aracılığıyla sodyumla tepkimeye sokarak elektrik üretiyor. Bu işlem sırasında yan ürün olarak sodyum hidroksit (NaOH) ortaya çıkıyor. Ekip, bu yan ürünü nemi dikkatli bir şekilde kontrol ederek sıvı formda ve yönetilebilir şekilde üretmeyi başarmış durumda.

İlginç olan nokta ise bu sodyum hidroksitin potansiyel kullanım alanları. Araştırmacılara göre NaOH, havaya salındığında karbon dioksitle tepkimeye girerek sodyum karbonat oluşturabilir. Deniz ortamına karışması durumunda ise sodyum bikarbonata dönüşerek okyanuslardaki asitlenmeyi dengeleyebilir. Bu yönüyle sistem, sadece enerji üretmekle kalmıyor, çevresel etkileri azaltmak için de bir araç haline gelebilir.

İklim değişikliğine karşı yardımcı olabilir

Bu teknoloji, enerji üretiminin yanı sıra karbon yakalama sürecine de katkı sağlayabileceği için iklim değişikliğiyle mücadelede farklı bir rol üstlenebilir. Ayrıca, enerji kaynaklarının çeşitlenmesi ve fosil yakıtlara olan bağımlılığın azalması, uzun vadede ekonomik ve politik etkiler de doğurabilir.

Henüz erken aşamada olan bu çalışma, ticari kullanıma geçmeden önce pek çok teknik detayın test edilmesini ve sistemin ölçeklendirilmesini gerektiriyor. Ancak araştırma ekibi, bu teknolojinin ilerleyen yıllarda enerji sektörünün pek çok alanında kendine yer bulabileceğine inanıyor.