
2002 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu politikası, bölge ülkelerinin iç işlerine ve aralarındaki sorunlara karışmamaktı. İsrail’in İran’a saldırmasıyla Türkiye’nin de katkıda bulunduğu, tehlikeli bir döneme girildi.
İSRAİL’İN HEDEFİ
İsrail yıllarca bu saldırıyı planlamış, gerekçe olarak da İran’ın nükleer silah sahibi olmaya çalıştığı savını kullanmıştır. 1990’larda gündeme getirdiği bu gerekçe, Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) denetimleri ve 5+1 Nükleer Anlaşması ile sekteye uğramıştır. Trump’ın ilk döneminde anlaşmadan çekilmesi, nihayet Trump’ın yeni dönemi, İsrail için kurtarıcı olmuştur. İsrail’e İran’a saldırma fırsatı veren Ekim 2024 Hamas saldırısı, Hamas’ın, ABD ve İsrail tarafından tuzağa düşürüldüğünü gösteriyor.
Yok edilme korkusu içindeki İsrail’in rüyası, “vaat edilmiş topraklar”a ulaşmaktır. Mısır-İsrail Barış Antlaşması sonrasında bu hedefin önünde engel olarak Suriye ve İran kalmıştı.
İlk adım Suriye’nin çökertilmesiydi. İsrail, Erdoğan hükümetlerinin 2011’den bu yana izlediği, Türkiye’nin çıkarlarına aykırı Suriye politikasının da yardımı ile bunu başardı.
Suriye’nin çökertilmesi İran’a darbe vurdu çünkü İran, kendisine bağlı örgütlerle Suriye (ve Lübnan) üzerinden İsrail üstünde baskı oluşturuyordu. Şimdi bu baskı ortadan kalktı. İsrail Suriye’nin güneyindeki işgalini genişletti ve Suriye üzerindeki egemenliğini artırdı.
ABD SALDIRIYI KİME ÖNCEDEN HABER VERDİ?
ABD’nin Ankara büyükelçileri Jeffrey ve Barrack aynı zamanda ABD Suriye özel temsilcisi. Bu kişilerin son 9-10 yıldır, Colani gibi karanlık, başına ödül konmuş terör örgütü liderleri ile ilişkileri şimdi ortaya çıkıyor. Bu arada, baştan beri korktuğum şekilde Türkiye’nin de bu ilişkilerin içinde olduğu özellikle vurgulanıyor. Türkiye’nin Ortadoğu’daki konumuna zarar veren bu görüntü, zaten bu amaçla öne çıkarılıyor.
Nitekim ABD, “İsrail’in İran’a saldıracağı konusunda Ortadoğu’da güvendiğimiz bir ülkeye önceden bilgi verildi” açıklamasını yaptı. Bu ülke Türkiye ise İsrail’in bu saldırıyı Türkiye’nin onayıyla olmasa da bilgisi dahilinde yaptığı anlamına gelen bu açıklama, Türkiye-İran ilişkilerinde ciddi sıkıntı yaratabilir. Bilgilendirilen ülke adının verilmemesi de aynı derecede sıkıntı yaratır çünkü akla hemen, ABD’nin NATO müttefiki Türkiye’yi getirir.
GELİŞMELERİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
ABD’nin bu çatışmaya katılması, zamanlaması ve ölçüsü, öncelikle İran’ın atacağı adımlara bağlıdır ve Türkiye için önemlidir.
Ortadoğu’da İran ve ABD destekli İsrail’in etkili devletler haline gelmeleri Türkiye’nin çıkarına değildir.
İran-İsrail çatışması, bu iki ülkeyi zayıflatacaksa, Türkiye’nin lehinedir. İki ülke de geçmişte Türkiye aleyhine tutumlar almış ve etkinliklerde bulunmuşlardır. İsrail, ilişkilerimizin çok iyi olduğu 1990’lı yıllarda bile el altından PKK’yi desteklemiştir. Kendisini güçlü ve muktedir gören İsrail, Türkiye için de tehlikelidir.
AKP’nin yanlış Suriye politikası, İsrail’i Türkiye’ye komşu yapmıştır. Bunun yansımaları Kürt sorunu ile sınırlı kalmayabilir. Türkiye geçmişte Suriye ile yaşadığı su sorununu, gelecekte İsrail ile yaşayabilir.
İRAN REJİMİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ
Netanyahu’nun İran’daki radikal İslamcı rejimi değiştirme girişimi iki tarafı keskin bıçaktır. Hakkındaki yolsuzluk iddiaları ve son yıllarda Arap ülkeleri ile bir ölçüde barış içinde yaşayan İsraillilerin şimdi sirenlerle sığınaklara koşmasının da etkisiyle, Netanyahu’nun iktidarını kaybetmesi de olasıdır.
İsrail’in İran rejimini, İsrail karşıtı, radikal İslamcı bir rejim olduğu için değiştirmeye çalıştığı savı, İsrail’in dünyadaki iki din devletinden birisi olmasının çelişkisi yanında -diğeri Yunanistan- akla şu soruyu da getiriyor: Bugün Türkiye rejimi hangi yolda görünüyor? İsrail, İran rejimini yıktıktan sonra benzer bir rejime doğru yol aldığından kuşku duyduğu Türkiye’ye karşı da önlem almayı düşünüyor olabilir mi? Bu soru, “İran’dan sonra sırada hangi ülke var” sorusu ile bağlantılı gibi. Büyük Kürdistan gibi adımlarla Türkiye’nin etkisizleştirilmesi hatta bölünmesi projesi, İsrail’in bu tehlike algısından mı kaynaklanıyor? Bu sorulara olumsuz yanıt vermek zor. Önünde tuzaklarla dolu, sıkıntılı ve tehlikeli bir dönem olan Türkiye’nin bu badireden, yıllardır izlediği, günübirlik, yanlış dış politika ile bugün karşılaştığımız duruma katkıda bulunmuş olan yönetim zihniyeti ve yönetimle çıkması zor görünüyor.
Çok yazık.