
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komitesi’nce Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmelere ilişkin yayımlanan 27 maddelik değerlendirmede; “Yeni çözüm süreci yönetme krizini bir sermaye uzlaşısı ile aşma arayışının bir unsurudur. Aklına, vicdanına, ahlakına, emeğine güvenen, ülkesine, halka ve insanlığa inananların güçlerini birleştirdiği büyük ve tarihsel bir dönüşümün izindeyiz” denildi.
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komitesi, önceki gün Türkiye ve bölge gündemine ilişkin 27 maddelik değerlendirme yayımladı.
Açıklamada; Ortadoğu’daki gelişmeler; Türkiye’de adında uzlaşılamayan çözüm süreci, CHP Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’na yönelik davalar ve muhalefetin durumu birbiriyle değerlendirilerek; TKP’nin görüş ve önerileri sunuldu.
“TÜRKİYE, İSRAİL, SUUDİ ARABİSTAN, MISIR VE AZERBAYCAN İTTİFAKI”
“Emperyalizm ABD’den ibaret değildir. Emperyalizm kimilerinin istediği zaman suçu atacağı kimliği belirsiz bir düşman da değildir. Emperyalizm, uluslararası tekellerin egemenliğindeki dünya sisteminin adıdır” ifadelerinin kullanıldığı değerlendirmede; Ortadoğu’daki gelişmelere ilişkin şu ifadeler kullanıldı:
“ABD’nin başını çektiği bir blok ile çok hızlı bir ekonomik büyüme sayesinde ABD hegemonyasını tehdit eden Çin arasındaki mücadelenin keskinleşmesine tanık oluyoruz. Bugün dünyanın birçok noktasında ve bizim bölgemizde yaşanan hareketliliğin bu mücadeleyle ilişkili boyutu önemsenmelidir. Hindistan’dan başlayıp Ortadoğu, Libya, Sudan gibi Afrika ülkelerini de içine alan geniş bir bölgenin yeni bir ‘ekonomik canlılık’ merkezine dönüştürülmesinin ön koşulu Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Azerbaycan’ı içeren güçlü bir ittifakın tesis edilmesidir. Bu tür kapsamlı bir hamle olmadan Çin’in ekonomik olarak durdurulması, geriletilmesi güç görünmektedir. Mısır, Ürdün, Suriye, Irak gibi ülkeler ucuz emek gücü sömürüsü açısından taşıdıkları potansiyelle öne çıkarken, Türkiye sermayesinin görece gelişkin üretim altyapısıyla ve tecrübesiyle bu ülkeleri daha ileri bir entegrasyonun parçası haline getirme kabiliyetine sahip olması, İsrail ve Suudi Arabistan’ın teknoloji ve sermaye ihracı boyutlarında devreye girmesi gibi bir işbölümünden söz edilebilir.”
“EMPERYALİZM ÇÖZÜM SÜRECİNİ HIZLANDIRDI”
Türkiye’de iktidarın “Terörsüz Türkiye” ile DEM Parti – PKK terör örgütünün “Barış ve Demokratik Toplum” söylemiyle sürdürdüğü daha adında uzlaşılamayan çözüm sürecinin bu uluslararası stratejide ortaya çıktığının vurgulandığı değerlendirmede; “DEM’in CHP’den uzaklaştırılması ve Erdoğan’ın bir dönem daha seçilmesine destek olmasa bile engel teşkil etmemesi, dahası AKP’ye güç ve meşruluk kazandıracak yeni bir anayasaya yardımcı olması ihtiyacı çözüm sürecini hızlandırdı ve Öcalan’la devlet yetkililerinin yıllardır üzerinde çalıştıkları plan güncellenerek hayata geçirildi. Bu çözüm süreci, silahlı çatışmaları sonlandırdığı sürece her durumda olumlu bir yan taşımaktadır. Ancak Kürt milliyetçi hareketi aradan geçen yarım asırlık sürede yaşadığı ideolojik dönüşümlerin ardından elinde tuttuğu geniş toplumsal tabanı yola çıkarken ilan ettiği gerekçelerle ilgisiz bir çözümle baş başa bırakmıştır. AKP iktidarı çaresizliği fırsata dönüştürmeye karar vermiş, örgüt de kendi yarattığı Öcalan kültünü aşmanın imkansızlığını da görerek süreçten yeni olanaklar yaratmanın yollarını aramaya başlamıştır” denildi.
“KÜRT YOKSULLLARIN PAYINA SÖMÜRÜ DÜŞECEK”
Çözümün “gericilik” üzerine kurulduğunu vurgulandığı değerlendirmede; “Türk-Kürt kardeşliğinin zemini dinsellik olarak kurgulanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun, Lozan Anlaşması’nın, bugünkü sınırların tartışmaya açılması bu zeminle tamamen uyumludur. Türk-Kürt kardeşliği bir sermaye kardeşliği olarak karşımıza çıkacaktır. Buradan Kürt yoksullarının payına sömürü ve yoksulluk dışında bir şey düşmeyecektir” ifadeleri kullanıldı.
“YENİ BİR CUMHURİYETÇİ ATILIM İÇİN KOLLAR SIVANMALI”
Başlatılan çözüm sürecinin Türkiye’de bir yol ayrımını getirdiğinin vurgulandığı değerlendirmede, cumhuriyetçi birikimin yeniden yapılanmasının zorunlu olduğu belirtildi. “Cumhuriyetçilerin bir bölümü kabul etse de etmese de bir tartışma ve yeniden değerlendirme kaçınılmazdır” denilen değerlendirmede; şu ifadeler kaydedildi:
“Türkiye Cumhuriyeti devrimci bir mücadelenin ardından, devrimci bir proje olarak kurulmuştur. Sonradan gelen yıllarda yaşananların bu gerçeğin üzerini örtmesine asla izin vermeyeceğiz. Şeyh Sait gibi gerici unsurlara tarihsel bir haksızlık yapıldığı iddiası, Kürt halkına değil ancak bugünkü Yeni-Osmanlıcı zorlamalara hizmet edebilir. Lozan’ın ve genel olarak ülkemizin sınırlarının tartışmaya açılması bugün bu bölgede yaşayan herkes için yıkıcı sonuçlar doğuracaktır. Etnik temelli tarihsel haklılık arayışları, zamanın nereden başlatılıp durdurulacağı bilinemeyeceği için hiçbir ulusa esenlik getirmez. Sermaye barışının karşısına Türk ve Kürt emekçilerinin kardeşliğini koymak, siyasallaşmış Kürt kökenli yurttaşların ve yaşanmakta olan sürecin zeminini kabullenmeyecek siyasetçi ve aydınların yeni bir cumhuriyetçi atılımın parçası olması için kolları sıvamak gerekir.”
DİKKAT ÇEKEN İMAMOĞLU DEĞERLENDİRMESİ
“Kimlikçi siyasete, milliyetçi konumlanışlara, liberal sahtekarlıklara tamamen kapatılmak zorunda olan bu mücadelenin açık ve berrak bir Türkiye idealini ortaya koyması, şu anda Türklüklerini, Kürtlüklerini tartışmak, gözden geçirmek durumunda bırakılan milyonlarca yurttaşımızı çaresizlikten çıkarmanın tek yoludur” denilen açıklamada; “AKP’ye tepkili toplumsal kesimlerin ‘İmamoğlu eksenli’ bir siyasetten kurtarılması bir başka önemli konudur. İmamoğlu’na dönük operasyon siyasaldır, seçme ve seçilme hakkına saldırıdır. Bu saldırıya karşı durulmalı ama iktidarın İmamoğlu tuzağına düşülmemelidir. AKP siyasal bir operasyonla muhalif kesimleri İmamoğlu ekseninde bir taraflaşmaya sürükleyip sonra çok iyi bildiği bu sistemin gözden çıkarabileceği kısmını teşhir etmeye ve hatta tasfiyeye niyetlidir. Böylece hem İmamoğlu devre dışı kalacak hem de geniş bir kesim bel bağladığı kahramanla birlikte çaresizleşecektir” ifadeleri kullanıldı.
“AKP’NİN İSTEDİĞİ GİBİ YÖNETTİĞİ DOĞRU DEĞİLDİR”
Saraçhane protestoların ardından AKP – DEM Parti arasında başlayan sürecin muhalif kesimde umutsuzluğa yer açtığının vurgulandığı değerlendirmede; “AKP’nin her istediğini yaptığı, ülkeyi istediği gibi yönettiği doğru değildir. Türkiye bir yönetme krizinden geçmekte ve bir dizi aktör kendi tercih ettikleri doğrultuda bu krizi aşmak için hamle yapmaktadır. Yeni çözüm süreci yönetme krizini bir sermaye uzlaşısı ile aşma arayışının bir unsurudur. Türkiye’nin iç politikasında denenen sermaye barışı ya da uzlaşısının dışarıdaki yansıması ‘Amerikan Barışı’nda yer almak ve İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ile birlikte ekonomik, siyasal, askeri boyutları olan yeni bir bölgesel sistemin aktif bir parçası olmaya karar verilmesidir. Karşımızda yoksulluk, işsizlik, eşitsizlik, adaletsizlik, zorbalık üreten ve hayatın her alanında yaşamayı zorlaştıran bir toplumsal sistem var. Bu sistemin iyileştirilmesi olanaksızdır. Yeni çatışma ve krizlere gebe sahte çözümler yerine aklına, vicdanına, ahlakına, emeğine güvenen, ülkesine, halka ve insanlığa inananların güçlerini birleştirdiği büyük ve tarihsel bir dönüşümün izindeyiz” denildi.
Çok yazık.