
Az sonra üzerinde duracağım bir olguyla ilgili olarak “tersinden bakmak” kavramı üzerine düşünürken aklıma bu kavramı metafor olarak en iyi anlatabilecek “dürbünün tersinden bakmak” gibi bir söz düştü. Öyle ya, işlevi uzaktaki canlı ya da cansız bir nesneyi yakınlaştırmak olan dürbünle yapılabilecek en ters şey ona (onunla) tersinden bakmaktır.
Sözlüksel karşılığını görmek için küçük bir araştırma yaptığımda, bu söz karşıma bilmediğim bir deyim olarak çıkmaz mı! Meğer “Bir şeyi küçümsemek, olduğundan çok daha az önemli görmek” anlamında kullanılıyormuş. Tam olarak benim düşündüğüm anlam değilse de ondan çok uzak da değil.
İnsanların; olaylara, kavramlara, ilgisiz anlamlar yükleyip kendilerine göre değiştirdikleri her zaman görülen bir şeydir. Bu “kendine göre” kavramını da irdelemek gerekir. Ne demek kendine göre? Kendi bilgi birikiminin sınırları içinde, kendi çıkarları doğrultusuna vb. Bu nedenler çoğaltılabilir kuşkusuz. Bu gibi yanlış okumalar, değiştirmeler, özel ya da toplumsal yaşamda bir ölçüde anlaşılabilir, hoş görülebilir belki. Fakat tersinden bakmak, tersinden okumak, tersine çevirmek, bunu yapan özellikle siyasal işlev sahibi bir kişiyse nasıl anlaşılıp değerlendirilmeli?
***
İktidara yakın ya da karşı bütün köşe yazarları için olduğu gibi benim için de 25 yıla yakın bir süredir en bereketli “esin kaynağı” Tayyip Erdoğan olmuştur. Nasıl olmasın ki bütün bu sürede iktidarın en üstündeki kişinin her sözü doğal olarak tartışmalara ve çoğu kez tepkilere yol açıyor. Örneğin ne zaman söylenmişti anımsamıyorum ama (yanılmıyorsam mucidi Necip Fazıl’dır) “dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz” gibi bir söz nasıl yorumsuz , tartışmasız kalabilir? Din ve kin arasında, bahtsız bir uyak dışında nasıl bir yakınlık olabilir? Ya da ne bileyim, aklıma ilk gelen sözlerinden biri olarak, kendisini eleştiren sanat insanlarına “müsvette” diye hakaret etmesi… Yakınlarda yine CHP’den cumhurbaşkanı adayları için kullandığı (genellikle insandan başka canlılar için kullanılan) “telef olma” sözcüğü… Cumhurbaşkanının konumuyla bağdaştırılması olanaksız sözlerinin alta alta sıralanması kitap oylumuna ulaşır.
***
Denebilir ki ne yapsın adam, birileri hoşlanmayacak diye düşündüklerini dile getirmeyecek mi? Herkes gibi herkesten de çok bunu yapmaya hakkı yok mu? Var elbette. Ama asıl sorun bu gibi sözlerin, bulunulan konumun yanı sıra, etikle, mantıkla, hakikatle, kamu vicdanıyla ne ölçüde bağdaştığındadır. Son günlerdeki birkaç sözü, bu yazıyı yazmama neden oldu. Özgür Özel’e saldırı hakkında söylediği “Umarım yaşananlardan ders alır” sözündeki tuhaflık, tersinden bakış, mantık terazisi şu ya da bu nedenle bozulmamış herkesi şaşırtmış olmalı. Erdoğan, muhalefet liderine yapılan saldırıyı ve saldırganı lanetleyip her türlü zorbalığa karşı demokratik hak ve özgürlükleri savunan sözler söyleyeceğine, saldırıya uğrayana “Ayağını denk al, yoksa başına daha kötüsü gelecek” tehdidini savuruyor. Çok geçmeden söyleyediği bir başka sözle, “Ayağını denk al”ın anlamını daha açık dile getiriyor: “CHP normalleşmeli…” Yani CHP başta olmak üzere muhalefet, gerçeklere benim gibi tersinden bakmalı ve ona göre davranmalı. İki söz birlikte düşünüldüğünde çıkan anlam ise şudur: Eğer böyle yapmazsanız başınıza geleceklerin sorumlusu ben değim.
Çok yazık.