
Sabah oldu. Uyandınız. Aklınıza ve yüreğinize düşen ilk şey: Acaba bugün ne kötülüklere uyanacağız…
Nicedir ülkemde çoğunluk her gün böyle bir sabaha uyanıyor.
Kötülük bazen bir kurşun gibidir; yok eder, siler süpürür, sıyırır geçer, sesi duyulur, izi kalır. Bazen bir fısıltıdır; sinsidir, yayılır. Ama en çok da suskunluktan, duyarsızlıktan, “Bana ne” alışkanlığından, “Ben ne yapabilirim ki” söylemlerinden beslenir.
Hannah Arendt’in “Kötülüğün Sıradanlığı” dediği tam da budur. Yazarın bu adı taşıyan kitabı (Metis Yayınları) özellikle düşünme ve muhakeme yetisinin kaybolmasıyla birlikte kötülüğün nasıl sıradanlaştığını vurgular.
VİCDANSIZLIK
Kötülüğün kaynakları çoktur: Kimine göre en çok cehaletten kaynaklanır. Kimine göre hırstan, kinden, intikam ve hükmetme tutkusundan… Elindekini kaybetme korkusundan… Kimi zaman emir kulu olmaktan (Bir dış gücün emir kulu olmak, iktidarın, bir üst konumdakinin ya da paranın, çıkarın emir kulu olmak vb.)
Asıl kaynak, “öteki”ne duyulan korkudur. İnsanın insana yabancılaşmasıdır. Birilerini “bizden” sayıp diğerlerini “hain” ilan etmektir.
Kötülük farklı biçimler alabilir. Kimi zaman fiziksel şiddettir (Ör: Polis şiddeti). Kimi zaman sözle/yazıyla (Ör: Gazeteci demeye dilimin varmadığı yandaş kuklalar). Kâh gözünü kapayarak, kulağını tıkayarak, susarak. (Ah Kılıçdaroğlu ah!) Kâh sisteme dönüşerek: Örneğin, bizdeki gibi adaletsizliğin kurumsallaşması…
Kötülük sürecinin tüm aktörlerini buluşturan ortak özellik ise vicdansızlıktır. (Bkz: Tam bayram öncesi, İBB’den tutuklananların Silivri’den alınıp başka hapishanelere yollanması; eski İBB Medya AŞ Müdürü Atayman’a yapılanlar ve sayısız zulüm örneği…)
FERDİ ZEYREK
Günlerdir Ferdi Zeyrek için sadece Manisa değil, Türkiye’nin her yerinden yüz binler, milyonlar yas tutuyor.
O cenaze törenini izledikten sonra, demek benim ülkemde hâlâ iyilik diye bir şey var der olduk. İyilik partiler üstü bir kavram der olduk.
O cenazede Özgür Özel’in duruşu, konuşması, gözyaşları, yeryüzündeki tüm kötülüklerin karşısına dikilen bir insanlık abidesiydi. Vefa, dostluk, dayanışma, özlem, hasret, acı sarmalında, insanı insan yapan değerlerle, sahici, gerçek bir insan. Türkiye bunu unutmayacak.
2024 sonbaharında bir konferans için gittiğim Manisa’da Ferdi Zeyrek’le tanışmıştım. İçinin güzelliği yüzüne vurmuştu. 74 yıl sonra Manisa’yı CHP’ye kazandırdıktan sonra yaptıklarını, Manisalılardan dinledikçe, gönüllerde nasıl taht kurduğuna tanıklık etmiştim.
Bugün, kısacık başkanlık döneminde bütün yaptıklarını çeşitli kaynaklardan okurken, izlerken, iyilik kavramı üzerine düşünmeden edemiyorum.
İyilik, empati kurmaktan kaynaklanır. Başkasının derdini kendine dert edinmek yani… Ama bunun için insanın insanla, doğayla, kendisiyle, çevresiyle bağ kurmasından doğan anlamları önemsemesi gerekir.
İyilik vicdanla iç içedir diyorum kendime. Çalışmayla, işini iyi yapmakla, kendine değil topluma hizmetle beslenir.
İyiliğin bir kavramdan öte bir eylem ve varoluş biçimi olduğunu bize gösterdi Ferdi Zeyrek. Ona tüm bunlar için sonsuz minnet duyuyorum. Ailesine, sevenlerine sabır diliyorum.
MESUT İKTU
İstanbul Müzik Festivali, okurlarım bilir, benim deyişimle, nitelikli müzik tutkunları için bir “mucizedir”. Olanaksızı olur kılar. Yaratıcılığı, çok yönlülüğü, gençlere tanıdığı olanaklar, uluslararası arenadaki başarısı, kaliteden hiç ödün vermemesiyle bilinir. Bu yıl 53. kez zengin bir programla karşımızda.
Bu yılın onur ödülü, ülkemde güçlü bir opera geleneğinin oluşmasına ve Türkiye’nin dünyadaki bilinirliğine önemli katkılar sunan Mesut İktu’ya veriliyor.
Mesut İktu, sadece yılların usta bir opera sanatçısı, yönetmeni, gençlere yol açan bir eğitimci, hocası değil aynı zamanda tam bir kültür insanıdır. Toplumların sanatla ve kültürle gelişeceğini savunur. Neredeyse 60 yıldır buna tanıklık ettim. Mesut İktu’yu kutluyor, 53. İstanbul Müzik Festivali’ne yolunuz açık olsun diyorum.
Çok yazık.