
Yayınlanma:
Son Güncelleme
ABC’nin haberine göre, İspanyol hükümeti, çalışmaların ilerlemesine onay verilmesini bir provokasyon olarak yorumladı ve Birleşik Krallık’a hitaben, yasadışı işgal olarak gördüğü şeyin derhal sona erdirilmesini talep eden bir dizi protesto notası yayınladı.
Cebelitarık yetkilileri tonlarını yumuşatmak şöyle dursun, sert tepki gösterdi. Fabián Picardo hükümetinin sözcüsü, İspanyolların şikayetlerini “etkisi olmayan, boş tavırlar” olarak nitelendirerek, çalışmaların “tatmin edici bir sonuca varılıncaya kadar devam edeceğini” söyledi. Projenin bu yeni etabı, yalnızca geniş bir dalgakıran ve bir marinanın inşasını değil, aynı zamanda bin 300’den fazla konut, büyük bir otel, ticari alanlar, ofisler ve yeşil alanların inşasını da içeriyor; hepsi de VOX gibi partilerin şikayetlerine göre İspanyol sularına kadar uzanan yaklaşık 20 hektarlık bir alanda yer alıyor.
Bu bağlamda, Cebelitarık yönetimi, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin kendilerine kıyılarından üç deniz mili uzaklıkta bir marj tanıdığını belirterek, kentsel gelişimden etkilenen bölgenin Cebelitarık’ın deniz yetki alanı içinde olduğunu yineledi. İspanya ise bu sınırlandırmayı hiçbir zaman kabul etmemiş ve Cebelitarık’ın 1713’te devredildiği Utrecht Antlaşması’nın, Cebelitarık’ı çevreleyen suları ve şu anda Cebelitarık havaalanının bulunduğu kıstağı kapsamadığını ileri sürüyor.
Deniz egemenliğine ilişkin ihtilaf hukuki düzeyde de yoğunlaşıyor. Cebelitarık sözcüsü, İspanya Dışişleri Bakanlığı’nı “sürdürülemez bir hukuki kurgu” sürdürmekle suçladı ve hatta “eski İspanyol diplomatların, iddialarının uluslararası hukukta hiçbir temeli olmadığının farkında olduklarını” ileri sürdü. İspanya’nın savunduğu şey, onun deyimiyle “hiçbir gerçek hukuki dayanağı olmayan siyasi bir anlatı”.
Cebelitarık, Eastside geliştirme projesinin tüm yasal güvencelere sahip olduğunu ve işlemlerinin, İngiliz topraklarında bu alanda tek yetkili makamlar olduğunu iddia ettikleri çevre makamları tarafından belirlenen prosedürlere uygun şekilde gerçekleştirildiğini savunuyor. Hatta, çalışmalarda kullanılan malzemelerin İspanyol şirketlerden satın alındığını, halihazırda çalışmaları yürüten işçilerin önemli bir bölümünün İspanyol vatandaşı olduğunu ve onları “gelişimin asıl yararlanıcıları” olarak gördüklerini belirtiyorlar.
Çok yazık.